30 Nisan 2009 Perşembe

ÖZGÜL SAĞDIÇ RÖPORTAJI

TEK TÜRKİYE'NİN SEVİLEN KARAKTERİ İLE SOHBET TADINDA RÖPORTAJ

Tek Türkiye’nin Tatlı kızı, bazen yaramazlık yaptı, bazen aşırı şirindi. Bazen ağladı, bazen güldü. Onu ayıran bir özelliği vardı...

Bir çoğu üzgünlüğünü ifade etmek için ağlamak zorundaydı, bir çoğu mutluluğu dile getirmek için gülmeliydi. Ama o sadece gözleriyle yaşadığı duyguyu ekrana taşıyabildi! Berfin, üzgünken ağlamasa bile, onun o bakışları her şeyi anlatıyordu. Berfin sevinçliyken, tebessümüne bile gerek yok, güzel gözleri her şeyi ortaya koyuyordu.

Şimdi Tek Türkiye’nin sempatik güzeli Berfin rolüyle tanıdığımız Özgül Sağdıç hakkında bilinmeyenlere iniyor, onunla Tek Türkiye’nin her yönünü konuşuyoruz.

Özgül Sağdıç kaç yılında ilk kez ekranlara çıktı ve sizi oyunculuğa heveslendiren ne oldu?

Aslında oyuncu olmaya karar verdiğim zaman neden oyuncu olmak istediğimi hatırlayamayacağım kadar eski. Oyuncu olma fikri oluşmaya başladığında henüz ortaokuldaydım. Hiç çok fazla televizyon izleyen bir çocuk olmadım fakat neler olduğunu şimdi hatırlamadığım tiyatro oyunları yayınlanırdı televizyonda o zamanlar; onları izledikçe oyuncu olmak istediğimi anladım ve bir özel tiyatroda ilk sahneye çıktığımda 12 yaşındaydım. Nedense hiç başka bir şey olmayı düşlemedim ve liseyi bitirince konservatuara girdim. İlk televizyon işimi yaptığımda henüz konservatuarda öğrenciydim. TRT yapımı olan 13 bölümlük bir diziydi yıl 2003.

Oyunculuk eğitimi alırken mimiklerden, duruşa birçok konuda ders alınır, sizin bakışlarınızı bu kadar güzel kullanmanızda, eğitim hayatınızda aldığınız bir dersin etkisi mi var, yoksa tamamen doğuştan gelen bir kabiliyet mi?

Konservatuar süreci aslında oyuncu adayının kendini sınadığı, sınırlarını görmeye çalıştığı bir süreçtir. Şüphesiz bütün derslerin oyuncunun gelişimine katkısı büyüktür. Ancak gözleri ifadeli kılan samimiyettir bana göre. Benim, yaptığım bütün işlerde ve aslında hayatımda en üstte tuttuğum değer samimiyettir.

Sette birbirinden eğlenceli ya da bazen sinir bozucu olaylar olabiliyor. Size yıllar sonra Tek Türkiye seti dendiği zaman, şöyle eskilere gidip hatırlayacağınız anı ne olurdu?

Yıllar sonra biri bana tek Türkiye seti dediğinde bu zamanları gülümseyerek hatırlayacağımı söyleyebilirim. O kadar çok anı var ki... Örneğin gece gündüz çalıştığımız o yoğun zamanlarda bir kış günü -ben o zamanlar dağdayım- ve hava eksi 30 derece. Çekime sabah erken saatlerde başlamışız ve yine sabaha çok az kalmış olmasına rağmen set hala bitmemiş. Hepimiz oldukça gerginiz. Nasıl ısınacağız elbette çay içerek. O derece soğuk havada hiç üstüne çay dökülen birini gördünüz mü bilmem. Ben ilk o zaman görmüştüm. Nevi şahsına münhasır biri olan set çaycımız Mehmet Emin çayın döküldüğü ilk saniyeler mutlu olmuş olsa da ısındığı için, ilerleyen saniyelerde üzerindeki kıyafet taşa dönmüştü. Dikkat ettiyseniz saniyeler diyorum ben de o zaman öğrendim. Meğer donma işlemi o derecelerde bu kadar hızlı oluyormuş. Aslında korkunç bir anıymış gibi geliyor kulağa ancak şu an o zamanları gülümseyerek hatırlıyoruz hepimiz. Hep birbirimizi çok seven bir ekip olduğumuzu söylüyoruz. Bizler birbirimizi aslında biraz da bu yüzden çok seviyoruz çünkü nice sıkıntıyı hep birlikte yaşadık. Çok şey paylaştık bu da bizi birbirimize daha çok yaklaştırdı.

Genelde herkese işte oynadığınız rol içinize sindi mi diye bir soru gelir, ben size mesleğiniz içinize sindi mi diye sormak istiyorum. Mesela “ Ya Özgül bir doktor olmalıydı, ya da polis” bu gibi kendi kendinize söylendiğiniz hiç oldu mu? Oyuncu olmasanız ne olmak isterdiniz?

Aslında bu ülkede oyuncu olmak gerçekten zor. Yaptığınız her işte hep bir şeyler eksik kalıyor. Başka bir sistematiği var (!) bu işin bu ülkede. Bazen iyi bir oyuncu olmanın çok da bir karşılığı olmayabiliyor. Fakat daha önce de dedim ya hiç başka bir iş yapmayı düşünmedim. Şimdi bu soruyu kendime sorduğumda bir cevap bulamıyorum açıkçası. Elbette yapmak istediğim başka şeyler de var ancak, onlar da tıpkı oyunculuk gibi bir ömür isteyen işler. Bu yüzden şimdilik yolumda yürümeyi seçiyorum. Yalnız şunu söyleyebilirim ki hayalini kurduğum hayatı yaşamaya başladığımda kilden heykeller yapmak istiyorum evimin bir köşesinde.

Bir de geçenlerde dizimizin Doktor Tarık’ı Ozan Çobanoğlu ile yaptığımız röportajda, kendisine sanat ile siyaseti ayırabilir miyiz diye sorduğumuzda “sanat insan olduğu için vardır. Ve insan oldukça sanatta siyasette hep olacaktır.”diye güzel bir cevap aldık. Dizileri de sanat kavramının içine katabilir miyiz? Ve her sanat eserinin bir vereceği mesaj mutlaka varsa “ Tek Türkiye” nin birlikten öte vermek istediği başka bir mesaj var mı?

Diziler bizde çabuk üretilen ve çabuk tüketilen, tüketildikten sonra da bir o kadar çabuk unutulan tüketim ürünleri haline geldi maalesef. Dolayısıyla tüketim ürünü haline gelen bir şeyi sanat eseri olarak görmek bence yanlış olur. Her sanat eseri bir mesaj vermelidir diye düşünmüyorum doğrusu. Sanat eserleri kimi zaman bir fikri ortaya koyarken kimi zaman da sadece haz uyandırabilir. Elbette bunu bütün sanat dalları için söylüyorum. Fakat öyle ya da böyle her sanat eserinin mutlaka söylediği bir şey vardır diyebiliriz. Bir eserden alınacak mesaj o eserin alıcısıyla doğru orantılıdır bana göre. Tam bu noktada’ Tek Türkiye’ye gelirsek bu işi izleyen ve beğenen insanlar alınacak mesajları zaten alıyorlar diye düşünüyorum; dedikten sonra bu didaktik konuşmayı burada bitiriyorum.

Siz bu dizinin yapımcısı olsaydınız, Tek Türkiye’ye nasıl bir sezon finalini nasıl düşünürdünüz?

Ben de herkes gibi terörün son bulduğu, çaresizliklerin çözüldüğü, insanların birbirini töre adına öldürmediği, çocukların okuyabildiği… Kısaca insanların yaşama haklarının ellerinden alınmadığı bir yer hayal ediyorum. Tek Türkiye’de de böyle bir final düşünmek istiyorum.

Tek Türkiye, Sağırsu’ dan şehre çıkacak mı? Peki, Berfin’ de şehre yerleşecek mi?

Maalesef bu sorunuzun cevabını inanın ben de bilmiyorum.

Sete yaz geldi mi, şimdi orada havalar nasıl, çekimler kolaylaştı mı biraz? Dağ ve doğal hava iştah açar derler sette de böyle bir durum var mı? Yemeklerle aranız nasıl?

Yok sete henüz tam anlamıyla yaz gelemedi. Hala paltolarımızı kullanıyoruz ama bir ya da iki bölüme artık paltolarımızı çıkartırız herhalde. Artık bu şartlara o kadar alıştık ki iştah açılması gibi bir durum söz konusu değil açıkçası. Metabolizmamız bu koşullara atık uyum sağlıyor. Yemeklerle aram hep normal düzeyde oldu. Ne çok yerim ne de az. Ama karnım açken çalışmakta çok zorlandığımı söyleyebilirim

Size özel bir fan sitesi mevcut. Yoğun bir ilgi, hep olumlu düşüncelerle dolu mesajlar.. Bu siteden hayranlarınızla iletişime geçip onların size özel yazılarını okumak size ekstra güç veriyor mu ve onlara onların sizin meslek hayatınızdaki önemini nasıl ifade etmek isterdiniz? Bir oyuncu için fanlarının önemi nedir?

Buradan sizin aracılığınızla hepsine çok teşekkür ediyorum. Yaptığınız işin karşılığını buluyor olması çok önemli. Özellikle de o işin devamı için. Bir oyuncunun emeğinin karşılığını böyle alabiliyor olması çok mutluluk verici bir şey. Ben de bu mutluluğu yaşıyorum doğrusu.

Bu arada dizide anne olacağınızı öğrendiniz. Rol icabı da olsa anne olmak nasıl bir his?

Berfin’ in hamile olduğunu Yılmaz’a çekinerek söylediği bir sahne vardı. O sahnede oldukça heyecanlandım.

Turneler, çekimler, tiyatrolar derken gerçekten birçok şeye vakit ayıramayacağınız bir hayatınız var. Yinede evlilik ve aile kurmak hakkında ne düşünüyorsunuz?

Özel hayatla iş yaşamını birbirinden ayrı tutmak gerektiğini düşünüyorum. Kişi eğer bir aile kuruyorsa ne olursa olsun o ailenin ihtiyacı olan zamanı o aileye vermek zorundadır bana göre.

Ve son olarak Türk dizi ve sinemalarının, Hollywood eserlerinin başarısına ulaşması için ilk yapılması gereken nedir? Ve sizin her hangi bir Oscar ödülü almasa da, sizce Oscar’a layık bir Türk Sineması var mı? Sinema ve dizi sektörümüz umut vaat ediyor mu?

Ben Türk sinemasının Hollywood yapımı işlerle karşılaştırılmaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü çok farklı yerlerde duruyorlar aslında. Ancak Hollywood filmlerinin teknik açıdan oldukça başarılı olan filmlerinin başarısına ulaşmak için elbette teknik açıdan gelişmiş olmak gerek. Fakat buna da çok takılmamak gerektiğini düşünüyorum. Belki, atıyorum ‘Yüzüklerin Efendisi’ gibi bir film yapamayabiliriz. Ama yapmayalım da zaten, biz başka şeyler yapalım. Örneğin ‘Muhsin Bey’ gibi ‘Gölge Oyunu’ gibi ‘Eşkıya’ gibi filmler yapalım. Ben Türk sinemasının çok da hazin bir yerde durduğunu düşünmüyorum. Dizi sektörüne gelince maalesef aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Dizi konusunda evet çok başarılılar. Olanaklarını sonuna kadar kullanıp iyi işler çıkartıyorlar. Sağlam yazım ekipleri var. Bizde biraz ne yazık ki az parayla ne kadar çok iş yaparım mantığı hakim. Hal böyle olunca da yapılan ve unutulan işler oluyorlar. Elbette başarılı projeler de yok değil onları da zaten hepimiz hala hatırlıyoruz.

Ailenin her şeyden daha değerli olduğuna ve ailesinin ona inancıyla daha da başarılı bir hayat yakalayacağına inanan güzel oyuncu Özgül Sağdıç’a başarılar diliyoruz.

Kaynak: Özgül Sağdıç Röportajı

28 Nisan 2009 Salı

TEK TÜRKİYE 67. BÖLÜM

Tek Türkiye 67. Bölüm

Tek Türkiye'de bu hafta birçok saklanan gerçek gün yüzüne çıkıyor.

Tarık, Çetin’den aldığı kasetleri izlerken, biran önce kasetleri savcılığa teslim etme kararı alır.
Fakat Çetin, Tarık’ı engellemek için bütün köyü ateşe vereceği söyler ve köyü basar.
Şivan ise biran önce hapishaneden kaçmak ve oğlu Bekir’i kurtarmak için elinden geleni yapar.
Fakat sonunda örgüt Bekir’i yakalar.
Şivan’ın suçsuzluğu ortadadır ama şimdi de Bekir’in cezası ölümdür.
Yıllar sonra ortaya çıkan bir haber de Zelal’i çok sevindirir ama bu sevinci fazla sürmez.
Yılmaz baba olacağının haberi alırken, Avdo ve Kezban’ın evlilik hayalleri Muhtar tarafından hep durdurulur.
Şivan, oğlunu kurtarabilecek mi? Zelal’i sevindiren haber ne?
Tek Türkiye, merak edilen yepyeni bölümüyle 30 Nisan Perşembe akşamı 19.40'ta Samanyolu'nda. İyi seyirler...

Fragmanı İzle:



Kaynak: Tek Türkiye 67. Bölüm

22 Nisan 2009 Çarşamba

TEK TÜRKİYE 66. BÖLÜM

Tek Türkiye 66. Bölüm

Çetin, Tarık'ı tutuklamak için götürür.
Abdul ise bunu fırsat bilerek ikili oynayıp Tarık'ı kendi yanına çekmeyi amaçlar. Tarık, Abdul sayesinde kurtulmayı başarır. Fakat kendisini kurtaracak olan asıl belge Çetin'in elindedir. Tarık kimsenin aklına gelmeyecek bir plan yaparak Çetin'in karşısına çıkar. Çetin ya belgeleri verecektir ya da ölecektir. Şimdi herkesin kozlarını paylaşma zamanıdır. Çetin, Tarık'a yenilmemek için Dila'yı kaçırtmaya karar verir. Ancak kimsenin hesaba katmadığı, herkesi kurtarabilecek biri daha vardır. Ve O da geçmişiyle hesaplaşmak üzeredir.

Yapımcı : Salih Asan
Yönetmen : Çelik Berksoy
Oyuncular : Ozan Çobanoğlu, Sabri Özmener, Murat Çobangil, Özlem Akınözü, Özgül Sağdıç
Yayın Günü ve Saati : 23 Nisan Perşembe 19:40

Fragman İzle:



Kaynak, Fragman indir, İzle: Tek Türkiye 66. Bölüm

16 Nisan 2009 Perşembe

TEK TÜRKİYE 65. BÖLÜM

Tek Türkiye 65. Bölüm

Tek Türkiye yeni bölümüyle ekrana geliyor. Tarık, Selma’yı ve köylüyü korumak için kendisini Abdul’den yana görünen bir olarak tanıtmaktadır. Selma örgüte geri döner uyuşturucuları teslim eder. Fakat Şivan’ın bir şartı daha vardır. Selma bu şart karşısında şoke olur. Bu arada Berfin ise beklemediği anda Dila’dan güzel bir haber alır. Artık onun için her şey daha farklı olacaktır. Dila ise, bir sabah Şivan’ı karşısında görünce şaşkına döner. Şivan gururun dinlemeyip kalbindeki heyecanla ilginç bir hediyeyle Dila’nın kapısını çalar. Fakat Şivan, kendisinin bile bilmediği bir gerçekle yüzleşmek üzeredir.

Yapımcı Salih Asan
Yönetmen Çelik Berksoy
Oyuncular Ozan Çobanoğlu, Sabri Özmener, Murat Çobangil, Özlem Akınözü, Özgül Sağdıç
Yayın Günü ve Saati
16 Nisan Perşembe 19:40

Fragman İzle:



Kaynak ve Fragman indir, İzle: Tek Türkiye 65. Bölüm

7 Nisan 2009 Salı

TEK TÜRKİYE 64. BÖLÜM

Tek Türkiye 64. bölümüyle ekrana geliyor.
Tek Türkiye’de büyük bir kovalamaca ve şok gerçekler gün yüzüne çıkıyor.
Doktor Selma, tekrar örgütün güvenini kazanmak için Abdül ve adamları ile ölümüne savaşmaktadır. Şivan, Selma’nın ölümü için gün sayarken, Botan, Selma için büyük bir operasyon yapmaya karar verir. Abdul’ün evine yerleşen Tarık, insanların inançları ile nasıl oynandığını Selma’nın sayesinde anlar. Selma için Botan ve Tarık bir olup, tehlikeli bir çatışmanın içine girer. Bir yandan bu büyük kovalamaca yaşanırken, bir yandan Çoban Avdo ile Kezban’ın evlilik planları tamamen suya düşer.
Tek Türkiye, 9 Nisan Perşembe 19.40'ta Samanyolu'nda. İyi seyirler...
Tek Türkiye 64. Bölüm fragmanı samanyolufanlari.com farkıyla verilecektir.

Kaynak: Tek Türkiye 64. Bölüm

DİLA, HEMŞİRELİĞİ TEYZESİNDEN ÖĞRENİYOR

Dila, hemşireliği teyzesinden öğreniyor

Tek Türkiye'nin hemşire Dila'sı Müjgan Gönül, rolüne hemşire teyzesinin yardımıyla hazırlanıyor. Teyzesinin tavsiyeleri ise soğukkanlılık konusunda yoğunlaşıyor.

Müjgan Gönül'ü değil; ama 'Dila'yı tanımayan yok. 'Dila ablamız' diyenler, 'Mutlu olsun artık bu kız.' diyenler, doktor Tarık'a kızanlar (!), yolunu kesip 'Sizin hayranınızım.' diyenler vs... Tabii ki bu denli sevilmesinde 'Tek Türkiye'deki hemşire Dila rolünün etkisi büyük; ancak oyunculuğu ve tevazuuyla kendisini sevdirmesini de bilmiş Gönül... İlk televizyon deneyimi olan 'Tek Türkiye'de kendisini yetiştirmeye çalışan ve tecrübeli rol arkadaşlarından sürekli yeni şeyler öğrenmeye gayret eden oyuncu, izleyiciden ve dizinin fanlarından gördüğü ilgiyi anlata anlata bitiremiyor. "Hiç tanımadığınız insanların sizi ekrandan görüp bu kadar sevmesi mutluluk verici. İlk defa böyle bir şey yaşıyorum. Mutluluk verici." diyor. 'Tek Türkiye'de içine kapanık, yüzü hiç gülmeyen, sürekli ağlayan; ancak memleketine de hizmet etmek için can atan bir hemşire tiplemesiyle çıkıyor izleyici karşısına. Ve bir de içine attığı, kimselerle paylaşamadığı Doktor Tarık ile arasındaki platonik aşk var... Bu durum dizinin sıkı takipçilerini de etkilemiş olacak ki Gönül'e gelen mesajların büyük bölümünde izleyiciler Dila'nın mutlu olmasını istiyormuş. İleriki bölümlerde mutlu olup olmayacağını tabii ki zaman gösterecek.

Müjgan Gönül'ün hemşire karakterini başarıyla yansıtmasının sırrı ise çok ilginç. Kandan ve şiddetten korkan Gönül, bu rol için küçükken hayranlık duyduğu hemşire teyzesinden taktik alıyormuş: "Büyükannem ve büyükbabam rahatsızlandığında teyzem onlarla ilgilenirdi. Hayranlık duyardım. Ama hiçbir zaman hemşire olayım diye düşünmedim. Dizide makyaj olduğunu bildiğim için etkilenmiyorum. Zaten teyzem beni sık sık arayıp nerede nasıl davranacağımı söylüyor. Saçlarım ve soğukkanlı olmam konusunda uyarıyor."

'Tek Türkiye' gibi reytingi yüksek bir diziyle oyunculuğa başlamasının kendisi için bir şans olduğunu düşünen Gönül'ü en çok alışık olmadığı çalışma temposu zorluyor. Konya-İstanbul arasında mekik dokuyan oyuncu, her ne kadar 'zamanla alıştım' dese de ilk kez ayrı kaldığı evini de özlüyormuş. Doğu ve Güneydoğu'da hizmet eden doktor, öğretmen ve hemşirelerin yaşadığı zorlukları rol icabı da olsa yaşayan Gönül, yaptığı işi bir yönüyle de sosyal sorumluluk kapsamında değerlendiriyor. Tek Türkiye ile oyunculuğunun çerçevesini de çizen Gönül, "Bundan sonra içinde bulunacağım projelerin de sorumluluğu ve toplumsal mesajı olan işler olmasına dikkat edeceğim. Dila'nın mesajı da bu. Köyünden çıkmış, tekrar köyüne dönmüş, memleketine hizmet ediyor. Bu da sosyal sorumluluktur aslında." diyor.

Kaynak: Tek Türkiye - Dila

4 Nisan 2009 Cumartesi

TEK TÜRKİYE'NİN 'SEYDA'SI BAŞKA...

Tek Türkiye dizisinde ajan rolündeki bir şahsa 'Seyda' ismi verilmesine gösterilen tepkilere Samanyolu Televizyonu'ndan açıklama geldi. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde din adamlarına hitap ederken kullanılan 'Seyda' ifadesinin özel isim değil bir unvan olduğu belirtilen açıklamada, geçmişte bu ismi kötü işlere alet edenler olduğuna dikkat çekildi.

Açıklamada, "Bu unvanı kullanıp dinî duyguları rencide edenleri ortaya çıkarmak istedik. Amacımız, hak ile batılı anlatmak. Gerçek manadaki seydaları bundan tenzih ederiz. Seyircilerimiz, gerçek seyda nasıl olur ve bu unvanı kullanarak insanların duygularını sömürenlere nasıl ders verilir, ekranda görecekler." denildi. Dizinin yapımcısı Salih Asan da "Biz biliyoruz ki seyyid, seyda, mele, molla o bölgede dinî dinamiklere verilen genel bir isim. Bu ifadenin hürmet edilen bir zat ile sınırlı olabileceğini düşünmemiştik. Hâlâ da fikrimiz aynı olmakla birlikte, madem ki kardeşlerimizi suizanna sevk ettik; öyleyse bu hitap şeklinden vazgeçiyoruz." dedi. Televizyon Servisi